Yüzyıllar boyunca süren bir döngünün merkezinde yer alan Agnes’in hikayesi, sevgi, takıntı ve kaderin ince dokunuşlarıyla örülmüş. On yedinci yüzyıldan başlayarak yirminci yüzyıla kadar, Agnes defalarca yeniden dünyaya gelmiş ve her seferinde aynı hatayı yaparak aynı adama aşık olmuş. Bu aşk, hayatlarının her döneminde farklı biçimlerde şekillense de hep bir trajediyle sonlanmış.
Agnes’in bu döngüde tekrar tekrar aynı yolu seçmesi, aşkın insan ruhundaki derin izlerini ve seçimlerin özgür iradeden mi yoksa kaçınılmaz bir yazgıdan mı kaynaklandığını sorgulatıyor. Bu karmaşık hikayede, aşkın karşılıksız kalması, tutkuyla dolup taşması ya da toplum tarafından engellenmesi gibi durumlar, yüzyılların üzerindeki tozları silerek yeniden ortaya çıkıyor. Her yeni yaşam, Agnes’e farklı fırsatlar sunarken, kalbinin yönü değişmeden kalıyor.
Ancak bu döngünün sonlanıp sonlanmayacağı, Agnes’in kendi duygularıyla yüzleşmesine ve bu aşkın gerçekte ne anlama geldiğini anlamasına bağlı. Belki de asıl sorun, karşısındaki adam değil, onun bu duygulara neden sürekli teslim olduğu... Agnes’in hikayesi, sevginin zamanlar ötesindeki gücünü anlatırken aynı zamanda ruhun özgürleşme arayışını da gözler önüne seriyor.
